ULTRAVIYOLE LAMBALARıNıN KULLANıMı

Başlıca kaynağı güneş olan elektromanyetik radyasyon, dünyayı sürekli etkilemektedir.
Elektromanyetik radyasyon; gama ışınları, X ışınları, ultraviyole
(UV) ışınları, görünür ışık, infrared ışınlar, mikrodalgalar ve radyo dalgalarından
oluşur. Elektromanyetik radyasyonun dalga boyu azaldıkça, radyasyon enerjisi
artar. Gama ışınları ve X ışınlarının enerjisi görünür ışıktan ve infrared dalgalardan
daha fazladır.
Elektromanyetik radyasyonun çoğu formu canlılara, özellikle de mikroorganizmalara
zararlıdır. Bu ışınlar bir organizmaya geldiğinde, enerji hücresel elemanlarca
absorbe edilir, hücre hasarına veya hücrenin ölümüne neden olabilir. Bu
özellikle dalga boyu düşük yüksek enerjili elektromanyetik radyasyon olan gama
ışınları, X ışınları ve UV ışık için geçerlidir. Gama ve X ışınları moleküllere elektron
kaybettirdiği için “iyonize radyasyon” olarak adlandırılır. Canlı sistemine oldukça
zararlı olan iyonize radyasyon ve UV radyasyonun yüksek enerjili kısa dalga
boyları atmosferde tutulduğu için doğada yaygın değildir. Atmosferdeki bu
elenme yeryüzündeki canlı sistemi için önemlidir.
İyonize radyasyon ve UV radyasyon mikroorganizmayı öldürmek için ısıya gereksinim
duymamaları nedeniyle uzun zamandır mikrobiyal kontrolde kullanılan
yöntemlerdir. Ayrıca, dalga boyu çok daha fazla olan mikrodalga radyasyon ise
ortam yerine direkt hedefi ısıtarak etki göstermesi nedeniyle kısıtlı da olsa bir dezenfektan
ajan olarak kullanılmaktadır.
Ultraviyole Lambalarının
Kullanımı
Doç. Dr. Nuri ÖZKÜTÜK
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, MANİSA
ULTRAVİYOLE
UV radyasyon görünür ışından kısa, X ışınından uzun dalga boyuna sahip
(yaklaşık 10-400 nm) bir elektromanyetik radyasyondur. UV radyasyon, dalga boyuna
göre; uzak-UV (extreme-UV, 10-200 nm) ve yakın-UV (near-UV, 200-380 nm)
olarak ikiye ayrılabilir. Yakın-UV insan sağlığına ve çevreye etkileri göz önüne
alınarak;
• UVA (uzun UV, longwave UV, siyah ışık; 315-400 nm),
• UVB (orta UV, mediumwave UV; 280-315 nm) ve
• UVC (kısa UV, shortwave UV, germisidal UV; 200-280 nm) olarak üç bölümde
incelenebilir.
UV radyasyon kısa dalga boyu ve yüksek enerjisi nedeniyle her çeşit mikroorganizmayı
öldürebilir. UV ışınının en büyük antimikrobik etkinliği 250-260 nm
(253.7 nm) dalga boyu bölgesindedir. Bu dalga boyu, DNA tarafından en etkin şekilde
absorbe edilen dalga boyudur. Hücresel DNA’larca absorbe edilen UV radyasyon
enerjisi, bitişik timin bazları arasında kimyasal kovalen bağlar oluşturarak
timin dimerleri meydana getirir. Ortaya çıkan bu timin dimerleri hücresel UV
hasarının başlıca mekanizmasını oluşturur. Bu UV nedeniyle oluşan timin dimerleri
DNA iplikçiklerinde katlanmalara neden olur, DNA’nın doğal helikal yapısı
bozulur. Bu durum hücre bölünmesi öncesi kromozom replikasyonunu güçleştirir,
genlerin transkripsiyonu ve ekspresyonu yapılamaz. Kromozom replikasyonu yapılabilse
bile üreyemeyen mutant hücreler ortaya çıkacaktır. Timin dimerleri yaşamsal
fonksiyonları olan genlerde görüldüğünde, DNA replikasyonunu engellediğinde
öldürücüdür (Şekil 1). Belli koşullarda bazı organizmalar DNA hasarını

onarabilir ve üremenin tekrar mümkün olabileceği aktif bir duruma dönebilir. UV
ışınının şiddetinin çok yoğun olduğu durumlarda hasar çok yaygın olur ve bu durumda
onarım olanaksızdır. Onarım mekanizmalarından ilki, çoğu mikroorganizmaların
sahip olduğu ışıkla harekete geçen onarım sistemidir. Fotoreaktivasyon
denilen bu sistem, timin dimerlerini ayırarak etki gösterir. Fotoreaktivasyon görülebilir
dalga boyundaki güneş ışığının katalizör etkisinin sonucudur. Şigella gibi
bazı bakteriyel patojenler fotoreaktivasyon sistemine sahiptir, fakat virüsler ve
bazı bakterilerde bu mekanizma yoktur. Bazı mikroorganizmalarda ışığa gereksinim
duymayan karanlık reaktivasyon (darkreactivation) denilen diğer bir onarım
sistemi bulunur. Bu sistemde timin dimerleri taşıyan kısa DNA zincirleri kesilip
atılır. Onarım belli bir sürede yapılabilir, bu süre içinde onarım olmazsa, hasar geri
dönüşsüz olacaktır.
UV radyasyonun antimikrobik etki mekanizmalarından bir diğeri de nükleotid
bazlarına hidroksil gruplarının eklenmesidir. 290 nm’nin altındaki dalga boylarında
çok az UV radyasyonun yer yüzeyine ulaşmasına rağmen, 325-400 nm arasındaki
dalga boyuna sahip UV radyasyon da mikroorganizmalara zarar verebilir.
Bu dalga boylarındaki etkinin triptofanın toksik foto-ürünlerine dönüşmesi ile olduğu
düşünülmektedir. UV radyasyonun bu direkt antimikrobik etkileri dışında,
ortamda ozon (O3) ve hidrojen peroksit (H2O2) gibi serbest radikaller oluşturarak
indirekt etkisinin de olduğu belirtilmektedir.
UV radyasyonun germisidal etkisi doza bağımlıdır. Işıma süresi arttıkça veya
ışıma şiddeti arttıkça (yüksek voltaj veya ışık kaynağına yakınlık) ölen vejetatif
hücre sayısı da artar. UV kaynağından belirli bir alana verilen ışığın enerjisi mikrowatt
(μW) olarak ölçülür. Mikroorganizmaların inaktivasyonunda, gerekli
enerji UV ışınının şiddeti ve ışınlama süresinin çarpımı ile hesaplanır (μW. saniye/
cm2). Bu inaktivasyon için gerekli enerji farklı mikroorganizmalar için değişiklik
göstermektedir. Vejetatif bakterilerde 1 log inaktivasyon için yaklaşık 2-6
mW. saniye/cm2 enerji gerekir. Bazı bakteriyel endosporlar sporulasyon sürecinde
oluşan proteinler aracılığı ile UV’den korunabilir. Bu spor proteinleri DNA’ya
bağlanarak konfigürasyonunu değiştirir ve böylece timin dimerlerinin oluşumunu
zorlaştırır. Bu da UV ile sterilizasyonda sporlu bakteriler için sporsuz bakterilerden
10 kat daha fazla doz gerektirir. Dolayısıyla bu ışınla sterilizasyon sağlamak
uzun süre almaktadır. Bu nedenle UV zayıf bir sterilizan ajan olarak kabul edilmektedir.
UV radyasyonun iyonize radyasyona göre penetrasyon gücü çok daha azdır.
UV ışınlar tozsuz hava ve temiz su içinden kolaylıkla geçmesine rağmen; sıradan
bir cam, kir ve yağ tabakaları, bulanık solüsyonlar, süt ve plastik gibi maddelere
etkin olarak geçemezler. Dolayısıyla UV ışınlar organizmalara direkt olarak geldiğinde
ancak etkili olabilmektedirler. UV kaynağı ile steril edilecek ortam arasında
herhangi bir engel bulunmamalıdır. Katı maddeler içindeki mikroorganizmalar
veya herhangi bir şekilde siperlenmiş, direkt UV ışınından korunmuş mikroorganizmalar
UV’den etkilenmeyeceklerdir.

UV radyasyon, uzun süre ve yoğun temas sonucu insan derisinde eriteme neden
olmakta ve deri kanseri gelişimine yol açabilmektedir. Ayrıca UV lambasına
direkt olarak bakan bazı kişilerin retinasına ciddi zararlar verebilmektedir. Bu
dezavantajları nedeniyle UV radyasyon sadece bazı özel durumlarda bir sterilizan
ajan olarak kullanılmaktadır.
UV Lambaları
Niels Ryberg Firsen infeksiyöz deri hastalıklarının tedavisinde güneşin UV
bakterisidal etkisini göstererek 1903 yılında tıp dalında Nobel ödülü almıştır.
1930 yılında Westinghouse UV lambalarını geliştirmiş ve germisidal etkilerinin
kanıtlanması için çok sayıda çalışma yapılmıştır. Sonuçta UV’nin virüsler, bakteriler,
mantarlar ve Mycoplasma üzerine inaktive edici etkisi gösterilmiştir. Ultraviyole
germisidal radyasyon [ultraviolet germicidal irradiation (UVGI)] denildiğinde
genellikle 253.7 nm dalga boyunda UV (UVC) kastedilir.
Günümüzde germisidal amaçla UV ışık kaynağı olarak genellikle kullanılan
lambalarda, cam bir tüp içindeki düşük basınçlı cıva buharı içinden akan elektrik
akımı sayesinde UV ışık üretilir. Bu lambalara “germisidal lambalar (UVC
lambalar)” denilmektedir. UV lambalar aydınlatmada kullanılan floresan lambalarla
aynı şekilde çalışır. İki lamba arasındaki fark; floresan lamba ampulü UV
radyasyonu görünür ışığa çeviren fosfor ile kaplanmıştır, UV lamba kaplı değildir,
böylece arkta üretilen UV radyasyonu geçirir. Germisidal lambaların yararlı kullanım
süreleri 1000-9000 saat arasında değişmekle birlikte, teknik özelliklerinde
belirtilmemişse ortalama 3000 saat olarak kabul edilmektedir.
Orta basınçlı lambalar 180-1370 nm dalga boyu aralığında radyasyon yayar,
dezenfeksiyon amaçlı kullanılabilir, fakat yaygın kullanılmamaktadır.
Pulsed UV (PUV) lambaları, düzenli aralarla atım tarzında (pulsing), yüksek
yoğunlukta çeşitli dalga boylarında UV (UVA, UVB) yayan cıvasız flaş lambalarıdır.
Yüksek güçteki ileri UV ışık lambalarının etkili kullanımı ve etkin enerji tüketimi
nedeniyle bu teknoloji giderek artan şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu
lambalar öyle yüksek enerjili atımlar (pulse) yayarlar ki, mikroorganizma içinde
biriken enerji mikroorganizmada ciddi bir ısınmaya neden olur ve hücre parçalanır.
Mikroorganizma üzerine bu parçalama etkisi nedeniyle PUV’nin kullanıldığı
mikrobiyal kontrol yöntemi “pulsed UV disintegration (PUVD)” olarak adlandırılır.
Bu yöntemin uygun kullanıldığında mikroorganizma sporlarını ve organik
bileşikleri 6 log azalttığı iddia edilmektedir.
Ultraviyole Lambaların Mikrobiyal Kontrol Amaçlı Kullanım Alanları
1. Hava ve yüzey dezenfeksiyonu: Mikrobiyal kontrolde UV lambalarının başlıca
kullanım alanları; ameliyathaneler, laboratuvarlar ve biyolojik güvenlik kabinlerinin
hava ve yüzeylerinin dezenfeksiyonudur. Ayrıca, insanların birarada kalabalık
olarak bulunduğu çocuk yuvaları, kafeteryalar, jimnastik salonları, hastane
odaları gibi kapalı yerlerde, havadaki patojen mikroorganizmaların sayısını azaltarak
hava yolu ile bulaşan hastalıkların yayılımını engellemek için kullanılabilirler.
493
Nuri ÖZKÜTÜK
5. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi - 2007
UV lamba armatürleri havası dezenfekte edilecek odaların tavanına veya yerden
210 cm yukarıya duvara monte edilir (direkt ışımalı UV). Kullanım sırasında
odada bulunan kişiler dışarı çıkartılır. Odada bulunması gerekli kişilerin uygun
elbise ve gözlük kullanması gereklidir. Başka bir önlem olarak armatürün önüne
bir siper koyarak odada bulunan kişilere direkt ışığın gelmesi engellenir (üst hava
ışımalı UV). Oda içinde bulunan hava ısındıkça yükselecek ve beraberinde
mikroorganizma içeren damlacıkları da taşıyacaktır ve bu mikroorganizmalar
UV’nin etki alanına gireceklerdir. Üst hava ışımalı UV lambalar hava dezenfeksiyonu
sağlarken, direkt ışımalı olanlar hem hava hem de yüzey dezenfeksiyonuna
yardım ederler. Teknik olarak direkt ve üst hava ışımalı UV lambalar, reflektöre
hareket kabiliyeti sağlayan (reflektör üst ve alt kısımlara kolaylıkla hareket edebilir)
pratik bir tasarımla birleştirilmiştir. Böylece bir UV lamba hem direkt hem
de üst ışımalı tipte kullanılabilir.
Hava ve yüzey dezenfeksiyonunda ayaklı portatif UV lambalar da kullanılmaktadır.
Ayrıca, içinden geçen havayı UVGI ile dezenfekte eden ticari sistemler
geliştirilmiştir. İçinden geçen havayı UVGI ile dezenfekte eden büyük ticari sistemler
binaların havalandırma sistemlerinde [heating, ventilating and air conditioning
(HVAC)] kullanılmaya başlanmıştır. Bu sistemlerde özellikle PUV kullanımı
artmaktadır. 2002 yılında Douglas VanOsdell ve arkadaşlarının yaptığı kapsamlı
bir araştırmada, havalandırma sistemlerinde hava akımının biyolojik dekontaminasyonunda
UVGI’nın etkisi araştırılmış ve özellikle bakteriler için etkinin
çok yüksek olabildiği (%90’dan yüksek) gösterilmiştir.
UV’nin genel özellikleri göz önüne alındığında, UV’nin hava dezenfeksiyonunda
kullanımında bazı noktalara dikkat edilmelidir. Bunların başında insanların
UV ışını ile direkt temasının önlenmesi gelir. Ayrıca toz ve kir tabakası UV geçişini
engellediğinden, UV lambası iki-dört haftada bir alkollü bez ile silinmelidir.
Kullanım süresine göre belli aralıklarla UV lambalar değiştirilmelidir (ortalama
yılda bir kez). Yüksek oranda nemli alanlarda etkinliğinin azaldığı unutulmamalıdır.
Hedefin ışık kaynağına uzaklığı azaldıkça UV’nin etkisi artacağından tüm
hedefi görebilecek en kısa mesafe seçilmelidir. UV ışığın gücünün (watt) ve uygulama
süresinin artması da etkiyi artıracağından, hedef mikroorganizmalara ve
alanın büyüklüğüne göre; kullanılacak UV lambanın büyüklüğüne, lamba sayısına
ve uygulama süresine karar verilmelidir. Örnek olarak Tablo 1’de bir laboratuvar
için gerekli UV lamba miktarı verilmiştir.
2. Alet dezenfeksiyonu: UVGI özellikle ısıya ve neme dayanıksız materyalin
dezenfeksiyonunda kullanılabilir. Fakat bu alanda kullanımı sınırlıdır. Bunun nedeni,
UV’nin direkt olarak UV ışınına maruz kalan mikroorganizmaları öldürebilmesi,
iğne veya laporoskopun lümeni gibi UV ışınının ulaşamadığı yüzeylerdeki
mikroorganizmaları öldürememesidir. Bu nedenle alet ve yüzey dezenfeksiyonunda
UV lambalar diğer dezenfeksiyon işlemleri ile birlikte kullanılmalıdır.
3. Su dezenfeksiyonu: Son dönemlerde içme suyu elde etmede ve arıtma tesislerinde
yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu amaçla ticari UV üniteleri

geliştirilmiştir. UV ışınının geçebildiği ince quartz tüpler içinden veya merkezdeki
UV lambanın etrafından geçen filtre edilmiş berrak suyun sterilize edilebildiği
bildirilmektedir. Böylece suya herhangi bir kimyasal madde eklenmeden ve tadı
değişmeden işlemden geçirilebilmektedir. UV’nin suyu dezenfekte edebildiği kabul
edilse de, üretici firmaların iddialarının aksine içme suyu elde etmek için kullanımı
halen tartışmalıdır. Ayrıca Giardia ve Cryptosporidium gibi daha büyük
organizmaları inaktive etmek için gerekli UV dozu bakteri ve virüsler için gerekli
olandan birkaç kat fazladır. Sonuç olarak, UV’nin dezenfektan etkinliğini artırmak
için ozon veya hidrojen peroksit gibi ajanlar ile birlikte kullanılması önerilmektedir.
Fotoreaktivasyona engel olmak için işlemden geçmiş suyun bir süre
ışıktan korunması uygun olacaktır.